İlçemizin Tarihçesi
M.Ö. 5.800 yılları... Babaeski ve çevresinde ilk yerleşik dönem başlıyor. “Tarih Öncesi Karanlık Çağlar” diye adlandırılan ve 1.000 yıl boyunca sürecek bu döneme ait, ne yazıktır ki çok fazla bir şey bilmiyoruz. Bildiğimiz, sadece, bu topraklar üzerinde uygarlıkların yeşermeye ve insanoğlunun yaşamaya başladığı üzerine...
M.Ö.4.800’den, M.Ö.VIII. yüzyıla kadar sürecek 4.000 yıllık dönem ise bizim için tam bir kapalı kutu, tam bir karanlık çağ!..
Thraklar–M.Ö.VIII-V.Yüzyıl ve Sonraki Dönemler
Yazılı kaynaklara göre, bölgede ilk Thraklar’ın ismine rastlanır ki bu isim yüzyıllar sonra Trakya Bölgesi’ne adını verecek olan Trakya’nın yerli halkından başkası değildir. Tarih ise günümüzden yaklaşık 2.800 yıl öncesini göstermektedir.
Bazı görüşler Thraklar’ın Orta Asya’dan göç etmiş, Türkler ile akraba bir kavim olduğunu ileri sürer. Antik Yunan Uygarlığı’nın ünlü tarihçisi Heredotos’a göre ise Thraklar, Hintliler’den sonra dünyanın en büyük halk topluluğudur.
Macar Dilbilimcisi Prof.V.Georgieu’ya göre ise Thraklar, bölgenin yerli halkıdır. Bugünkü Bulgaristan, Makedonya ve Trakya Yarımadası’nda yaşamaktadırlar. Henüz Antik Yunan Uygarlığı tarih sayfalarındaki yerini almamış; Helenistik Çağ başlamamıştır. Anadolu’daki Frig Uygarlığı’nın konuştuğu dil ile akraba bir dil konuşurlar. M.Ö.VI.yüzyıldan sonra yazılı kaynaklarda da rastlanan ve Trakça adı verilen bu dil, aynı Türkçe gibi Hint-Avrupa dil ailesindendir.
Besler, Odrysler, Triballer, Daklar, Getler ve Dardanlar gibi kollardan oluşan Thraklar; M.Ö. V.yüzyılda kendi aralarında birleşerek Odrys Krallığı’nı kurarlar. Bu tarihten sonra bölge güçlenerek gelişmeye başlar. Alpullu Höyüğü ve Babaeski Tümülüsü de (Anıt Mezar) bu dönemin izlerin taşır.
1936’da Atatürk’ün emriyle Babaeski ve çevresinde, Arkeolog Prof.Dr. Arif Müfit Mensel tarafından ilk arkeolojik kazılar yapılmaya başlanmış, Babaeski Tümülüsü de bu kazılar esnasında ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde, Güney Lojmanları Askeri Bölgesi’nin karşısında yer alan Su Deposu civarında izlerine rastlanan Tümülüs’ten, 5 ton ağırlığında mermer lahit içinde bir kral mezarı ile beraber; bir Artemis Heykelciği (ya da Anadolu insanının deyişiyle Kybele... Kybele ki Anadolu’nun Ana Tanrıçası olup bereket, bolluk ve üretkenliği simgelerdi.), çeşitli toprak seramikler, testiler, kolyeler, parfüm şişeleri gibi kadın süs eşyaları çıkarılmıştır. Bütün bu antik bulgular, günümüzde Kırklareli Müzesi’nde koruma altındadır.
Babaeski’nin Thraklar dönemindeki adı, “Durak Yeri” anlamına gelen Burtudizus’tur. Daha sonraları Yunanlılar buraya Bugaros; Bulgarlar ise “Bulgar Bozgunu” anlamına gelen Bulgarophygan diyeceklerdir. M.S.46’ta ise bölge, Tracia adıyla Roma İmparatorluğu eyaleti olacaktır.
Babaeski, tarihi boyunca çok sayıda topluluk ve ulusun işgaline uğramış, isyan ve baskınlar yaşamış, bu yüzden de tarihi yapılarının ve antik değerlerinin büyük bir kısmı günümüze kadar ulaşamamıştır.
Thraklar Dönemi’nde de bu durum pek farklı değildir. Bölge M.Ö.III ve II. yüzyıllarda Büyük İskender ve Ketler’in hakimiyeti altına girer. M.Ö.513’te Pers istilasına uğrar. M.Ö.350’de Makedon Krallığı yine bu topraklarda kurulur. Ancak M.Ö.190’da Roma İmparatorluğu, bu krallığa son verir. M.S.377’de Gotlar, M.S.441’de Hunlar, M.S.526’da Bulgarlar ve M.S.527 ile 565’de Bizans İmparatoru Jüstinyen’in istilasından, bölge yine kurtulamaz. M.S.618’de Avarlar ve M.S.811’de Peçenekler tarafından da işgale uğrar. M.S.1190’da Bizanslılara yardıma giden Haçlılar da Babaeski’den geçer. Kısacası, Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğine girene kadar bölge, çok acılar görmüş; Avrupa’yı Asya’ya bağlayan Tarihi Roma Yolu üzerinde olduğu için çok yıkımlar yaşamıştır. Örneğin Bizans İmparatoru 1.Anastasios tarafından M.S.491-518 yılları arasında yaptırılan ve bölgenin güney doğusundaki Marmara Denizi’nden başlayıp kuzeyindeki Karadeniz’e kadar uzanan ve Babaeski’den de geçen Büyük Liman Suru, yıllar süren saldırılar sonucu yıkılmış, yok olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu Dönemi
Babaeski; 1263 tarihinde Anadolu’dan Trakya’ya geçen ilk Türk Akıncı Beyleri’nden olan Horasanlı Sarı Saltuk tarafından fethedilir. Bizanslılar’dan alınan ilçe, bu tarihten sonra hızla bir Türk Yurdu haline gelir. Sarı Saltuk ise Dobruca Savaşı’nda da büyük kahramanlıklar gösterdikten sonra şehit düşer ve Babaeski’de defnedilir. Mezarı kaybolmuş olsa da, Babaeski, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Sarı Saltuk’a verilen değerle birlikte bir Ahi Merkezi haline gelir; adına bir medrese açılır ve hatta Sarı Saltuk’un cesurluğu, çalışkanlığı ve atikliği nedeniyle ilçe, ilk Türkçe adını da Sarı Saltuk’a borçlu kalır: Baba-ı Atik yani Atik-Cesur Babalar...
Babaeski’nin Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine girmesi ise Sultan I. Murat zamanındadır. Bu konuda kaynaklar 1359 ya da 1362 gibi farklı tarihleri işaret etse de Babaeski’nin Sultan I. Murat’ın kumandanlarından Balaban Bey tarafından fethedildiği kesindir.
Babaeski, Cumhuriyet döneminde resmiyet kazanacak bugünkü adını da Osmanlılar döneminde alır. 1451’de Osmanlı’nın imparatorluk başkenti Edirne’den, İstanbul’u fethetmek üzere yola çıkan Fatih Sultan Mehmet’in yolu Babaeski’den geçer. Fatih, bugünkü Eski Camii önünde gördüğü yaşlı bir ayakkabı tamircisini görüp atından iner ve yaşlı adamla konuşmaya başlar. Ona beldenin ne zaman kurulduğunu sorar. Padişahla konuştuğundan habersiz yaşlı adam, işinden başını bile kaldırmadan şu yanıtı verir; “Eskidir... Eski...” Fatih Sultan Mehmet, bu yanıt üzerine yaşlı adama yaşını sorar. Bu sefer aldığı yanıt ise şöyledir: “Eskidir babam eski...” Yaşlı tamircinin bu hali, tavırları ve çalışkanlığı Fatih Sultan Mehmet’in çok hoşuna gider ve çevresindekilere şu emri verir: “Bundan böyle buranın adı, Babaeski olsun. Ve hemen buraya bir camii yapılsın...” İşte bugün, çarşı merkezindeki, Eski Camii (ya da Fatih Camii), o zaman yapılmış (1451 – 1467) ve günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır.
Babaeski, Osmanlılar döneminde birçok taht kavgasına da tanıklık etmiştir. 1402 Ankara Savaşı’nda Yıldırım Bayezıd’ın yenilmesiyle başlayan Fetret Devri’nde; veliahtlardan, Edirne Sarayı’na hükmeden, eğlence düşkünü bir sultan olduğu için halk tarafından da pek sevilmeyen Süleyman Çelebi; Bursa Sarayı’nda yaşayan kardeşi Musa Çelebi’nin baskınına uğrar. Süleyman Çelebi yanında üç atlı ile kaçarak 11 Temmuz 1411’de Babaeski’nin Düğüncülü Köyü’ne sığınır. Ancak burada köylülerce öldürülür. Bunun üzerine Musa Çelebi çok sinirlenir. Çünkü ölen, düşmanı olmasına rağmen, her şeyden önce kardeşidir. Sonuçta Düğüncülü Köyü, Musa Çelebi’nin emri ile halkıyla birlikte yakılarak cezalandırılır.
Tarihte Babaeski adına 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı sırasında da rastlanır. Ruslar tarafından işgale uğrayan Babaeski; savaşın 1878 Berlin Antlaşması ile son bulmasıyla geri alınır. Ancak antlaşmaya göre yörede yaşayan Hıristiyanlara ibadet özgürlüğü tanındığından, ilçe farklı yapılanmalara sahne olur. Çünkü 14.yüzyılda yapılıp daha sonra yıkılmış olan Meryem Ana ve Aya Tanaş Rum Kiliseleri yeniden yapılır ve ibadete açılır. Ayrıca Nathalie Kilisesi de bu yıllarda bitirilir. Ancak her üç kilise de 1883 tarihinde yakılarak yok edilmiştir.
1912-13 Balkan Savaşı’nda da 1 yıl boyunca Bulgar işgaline uğrayan (Temmuz 1912) ve 27 Temmuz 1913’de geri alınan Babaeski, savaş sırasında yine büyük çarpışmalara ve Yarbay Bekir Fikri Bey’in önemli kahramanlıklarına sahne olur. Yarbay Bekir Fikri Bey’in anılarından öğrendiğimiz kadarıyla 1.Kolordu, Balkan Savaşı sırasında; Kırklareli ve Kavaklı ile birlikte Babaeski’de konuşlanmıştır. Savaştan sonra ise Babaeski’de yaşayan yerli Bulgarlar göç etmek zorunda kalmışlardır.
Alman Gezgin Hans Dernsch Wam’ın Babaeski Anıları
1553 yılında, bir grup Alman gezgin Avrupa’dan İstanbul’a doğru yolculuğa çıkarlar. At ve katır sırtında geçen bu zorlu yolculuk sırasında Pancarköy, Düğüncülü ve Sarıcaali’ye de uğrarlar. Tarih, 12 Ağustos 1553’ü göstermektedir. Alman gezgin Hans Dernsch Wam, o günle ilgili günlüğüne şu satırları not düşer: “Yolda, üç gözlü bir taş köprüden sonra birkaç su kuyusunun bulunduğu bir yerden (Düğüncülü) geçtik. Yolun sonunda eski Romalılardan kalma bir höyük vardı. Sarı Saltuk adında bir Türk’ün, bu höyüğün üzerinde mezarını gördük. Tekrar bir köyden (Sarıcaali) geçtik. Burada bir kervansaray vardı. Ayrıca kurumuş bir dere üzerinde dört gözlü bir köprü gördük. Bir çok su kuyusu var. Ama arazi oldukça çorak. Ne ekilmiş bir tarla, ne de orman görülüyor etrafta. Bununla beraber buraların vaktiyle bağlık, bahçelik yerler olduğu anlaşılıyor.”
İki yıl sonra, yani 6 Temmuz 1955 tarihinde ise gezginler dönüş yolunda, bu sefer Babaeski’den geçerler: “Babaeski’de iki camii var. Rum görmedik. Eski ve antik biçimde yapılmış bir kilisesi mevcut. Ama Türkler kiliseyi camii haline getirmişler. Binanın pencereleri ve bazı yan duvarları, yıkık vaziyette. Şu anda camide imamlar ve koyun postuna bürünmüş dervişler ibadet ediyorlar...”
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Babaeski
Evliya Çelebi, Babaeski’ye 1651 yılında , Özü Kalesi’nin fetheden Abaza Melek Ahmet Paşa ile beraber Edirne’den gelmiş ve ünlü Seyahatnamesi’ne Babaeski ile ilgili şunları yazmıştır:
“Babaeski’ye geldik. Burası, Medyan oğlu Yanko Huniyadi Yanoş zamanından beri bayındır bir kale ve büyük bir şehirdir. Sırp, Bulgar ve Hersekliler birleşip (Haçlılar) İstanbul’u yıkmaya giderken bu şehri de yakmışlardır... Sarı Saltuk Bey’in mezarı da buradadır... Halkı daha çok Yörükler’den oluşan Babaeski’nin yüz elli akçelik bir geliri vardır. Bin altmış tane bağ-bahçe bulunmaktadır. Baştan başa kızıl kiremitli; kimi alçak, kimi yüksek mihraplı kagir binaları ile Babaeski güzel bir kasabadır. Doğu girişinde ve su kenarında bulunan Ali Paşa Camii’ni, Kanuni Sultan Süleyman Han vezirlerinden Cedid Ali Paşa yaptırmıştır. Bu camiinin mimarı ise Koca Sinan’dır. Çarşının içindeki Fatih Sultan Mehmet Han Camii ise yüksek minaresi ile görülmeye değer... Bunlardan başka yedi mescid, yedi çocuk okulu, yedi han, yüz kadar dükkan, bir aşevi, bir hamam, üç tekke ve çarşı içinde akan bir çeşmesi vardır. Bu çeşmenin tarihi ise 1622’dir.
Bu kasabadan geçen Ergene Nehri kolu üzerindeki köprü yedi gözlüdür ve Çoban Deli Kasım Ağa tarafından yaptırılmıştır. Bu, Çoban Delim Kasım Ağa; köprü yerinde koyun güderken, Allah kendisine İslam’ı kısmet kıldığında, Yeniçeri Ocağı’na kahya olmuş; ancak Sultan Murad Han tarafından hapse atılınca, ‘Yeminim olsun, bu tehlikeden kurtulursam, koyun güttüğüm yerde bir köprü kurayım’ demiş ve kurtulunca da yeminini yerine getirip Babaeski’ye bu köprüyü yaptırmıştır.
Sarı Saltuk, Şeyh Mahmud Şühüdi ve Kaygusuz Baba’nın türbeleri de Babaeski’dedir. Ancak Babaeski, bir ‘Evliya Erenler’ yeri olduğu için, burada halkın Baba, Dede dediği daha birçok kişi vardır. Fatih Sultan Mehmet’in av arkadaşı Veli Gül Baba’nın mezarı da bunlardan biridir...”
Kurtuluş Savaşı’nda Babaeski
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Türk Askeri Kuvvetleri’nin toplanma merkezlerinden olan Babaeski; Trakya Paşaeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti kurucularından Yolageldili Kasım ve Cafer Tayyar Eğilmez ile Çolak Sabri’nin kuvva-i milliye ruhu taşıyan kahramanlıklarına sahne olmuş ve adını tarihe geçirmiştir. Yunanlılarla işbirliği yapan Giresunlu Müftü Ali Rıza’nın idam edilmesi ise Babaeski adına önemli bir olaydır.
155. Alay’dan Kolordu Komutanı Albay Muhittin Bey ve Kurmay Başkanı Abdurrahman Nafiz Bey de 23 Temmuz 1920’de Babaeski’ye gelmişler ve düşmanın direncini kırmaya çalışmışlardır.
9 Kasım 1922’de kurtulan Babaeski, o tarihten günümüze kadar, Atatürk’ün öngördüğü hedeflerini ilke edinmiş ve Türkiye’nin çağdaş ve modern ilçelerinden biri haline gelmiştir.
|
3.1.2. Coğrafi Yapı
Kırklareli iline 37 km uzaklıkta olan Babaeski’nin; yüzölçümü 837 km
2, denizden yüksekliği ise 203 metredir.
İlçemiz Kırklareli ilinde nüfus bakımından üçüncü, yüzölçümü bakımından beşinci,tarım ve sanayi ürünleri üretimi bakımından ikinci sırada yer almaktadır.Trakya yarım adasının tam ortasında bulunan ilçemizin; doğusunda Lüleburgaz, batısında Havsa, kuzeyinde Kırklareli İl Merkezi, güneyinde ise Hayrabolu ve Pehlivanköy ilçeleri bulunmaktadır.
Babaeski şehrinde sıcak ve ılıman iklim görülmektedir. Kış aylarında yaz aylarından çok daha fazla yağış düşmektedir. Babaeski ilçesinin yıllık ortalama sıcaklığı 14.0’dır. Yıllık ortalama yağış miktarı 614 mm.
İlçe Ergene suyunun kuzey kısmında hafif dalgalı alüvyonal saha üzerinde yer almaktadır.Arazinin 20 metrelik eğimi yüzünden kuzeyden inen küçük akarsular yerleşme alanını doğudan Şeytan Dere batıdan ise Çörtlen deresi ile ayırmıştır.Arazinin %19.2 si ova, %80.8 i ise dalgalı arazidir.
3.1.3. Babaeski’de Ekonomik Durum, Tarım ve Sanayi
İkinci dünya savaşından sonra soğuk savaş neticesinde Bulgaristan, siyasi ilişkiler nedeni ile Yunanistan ile ilişkilerin durma noktasına gelmesi, Trakya'nın ekonomik gelişmesini de olumsuz etkilemiştir. 1950'lerden itibaren tarıma önem verilmesi ve tarımsal mekanizasyondaki gelişmeler bölgeye ve ilçemize tarım ve hayvancılığın önemli olduğu bir yapı yaratmıştır. Bu dönemde buğday, ayçiçeği, sebze ve meyvecilik, kayak yetiştiriciliği ve besicilik önemli gelir kaynakları olmuştur. Ilçedeki askeri ve memur varlığı da hizmet sektörüne katkı sağlamıştır. Esnaf ve zanaatkarlık ise daha çok küçük işletmeler tarzında olmuştur.
1960'lı yıllarda ise ülkenin planlı ekonomiyi benimsemesi, Avrupa'ya işçi göçü Babaeski’nin ekonomisinde yukarıda sayılan unsurlara ek olarak gelişmeye başlamıştır. Sanayinin teşvik alması neticesinde ilçemizde özel sektöre ait tarıma dayalı sanayi gelişmeye başlamıştır. Un, yem, çeltik ve ayçiçek yağı fabrikaları ve tarımsal alet imalat sanayi kurularak bölgesel ve ülke pazarına hizmet vermeye başlamıştır. Bunun neticesinde tarımsal kooperatifçilik gelişmiştir Atatürk döneminde 1925'te yapılan ve 1950'Ierde kapasitesi arttırılan Alpullu Şeker Fabrikasına ek olarak en büyük özel sektör yatırımları 1960-1970 döneminde yapılmıştır. Daha sonra pazarda rekabet, artan üretim ve finans maliyetleri gibi nedenlerle bu işletmelerin çoğu 1980'lerden itibaren kapanmıştır.
1960-1970'lerin ekonomik tercihlerinden olan elektrik, sulama, köy hizmetleri, köy yollarının yapımı, asfaltlama, sanayi sitesi gibi altyapı hizmetleri de bu dönemde gerçekleşmiştir. işçi göçü özellikle 1960'ların başından 1990'lara kadar Babaeski için önemli bir gelir kaynağı olmuştur. Yaz aylarındaki işçi turizmi potansiyeli ilçemize önemli ölçüde bir gelir ve turist getirmiştir. Daha sonra TEM yolunun yapımı ve Yugoslavya'daki iç savaş ilçemize gelen işçi turizmini olumsuz etkilemiştir.
1980'lerden itibaren Türkiye'nin dışa açık bir politika izlemesi neticesinde Trakya'da özellikle ihracata yönelik sanal Çorlu ve Lüleburgaz'da yatırımlar yaparken, Babaeski bu gelişmelerin dışında kalmıştır. İlçemize son yıllarda yapılan bazı tekstil ve imalat sanayi yatırımları ise ekonomik ve sosyal yapıyı değiştirmemiştir.
1990'Iı yıllarda eğitim yatırımları artmış ve ilçemizde eski Atatürk İlkokulunda faaliyet gösteren Meslek Yüksekokulu yapılmış, yeni ilk ve orta öğretim okulları da açılmıştır Meslek Yüksekokulu kısa bir süre içinde yeni binasında hizmet verecektir. Eğitim faaliyetlerinin ilçemize olumlu etkileri artarak devam etmesi beklenmektedir.
İlçemizde 1960'lı yıllardan itibaren açılmaya başlayan banka şubelerinin bazıları gerek Genel Müdürlüğü'nün kapanması gerekse ekonomik olmaması nedeni ile kapanmıştır. Bu da ekonomiyi olumsuz etkilemiştir. Çünkü mevduat şubelerde atıl kalırken, ticari kredi talebi gelişmemektedir. Bireysel kredilerin gelişmesi ise ilçe nüfusunun fazla olmaması, gelir dağılımı ve ekonomik sorunlar nedeni ile yetersiz kalmaktadır.
Son yıllarda inşaat sektöründe bir hareketlilik gözlense de sanayi yatırımlarının geliştiği bir ortamda konut talebinin artacağı şüphesizdir. 1990 yılında başlayan ekonomik kriz Babaeski ekonomisini olumsuz etkilerken, Yunanistan ile ilişkilerin gelişmesi, Bulgaristan'ın sınırlarını açması ve 2007 yılında AB'ye üyeliği ilçemize bazı fırsatları da beraberinde getirmektedir. Babaeski halkı Balkan ülkelerinde ticaret yaparken, ilçemiz de turizm faaliyetlerinden payını alacaktır.İki ülke arasındaki AB fonlarının kullanımı, ortak projeler ve yatırımlar sınırların kalktığı bir ortamda Babaeski için yeni gelişmeleri de beraberinde getirecektir. Babaeski'nin İstanbul'a yakın oluşu da kısa bir süre içinde yeni yatırımların ilçemize gelmesi olgusunu da harekete geçirecektir.